Yağmurlu bir günde, bir fotoğrafçı, bir hukukçu, bir KartalDernek başkanı ve ben, Ortaköy’de buluştuk. Bir miktar ıslanıp bir süre de tam anlamıyla havadan-sudan konuştuktan sonra, boğaza bakan en güzel noktalardan birine oturup, dilerim keyifle okuyacağınız bu röportajı gerçekleştirdik.
Samimi ve hoş sohbeti için Mehmet Fazıl’a, röportaja yaptığı değerli katkılar için Mahmut’a ve çektiği güzel fotoğralar için Abdülkerim’e teşekkür ediyor, hepinize iyi okumalar diliyorum..’
Yasemin DARBAZ KARACA: Merhaba Mehmet Fazıl. Aslında herkes seni tanıyordur ama ben yine de kendinden biraz bahsetmeni rica edeceğim. Nerede, ne zaman doğdun; nerelerde okudun; neler yapıyorsun?
Mehmet Fazıl KANYILMAZ: 1982 yılında İstanbul’da doğdum. Kandilli İlkokulu’nda, daha sonra Eyüp Anadolu İmam Hatip Lisesi ve Kartal Anadolu İmam Hatip Lisesi’nde okudum. Arkasından Doğuş Üniversitesi İngilizce İşletme Bölümü’nden mezun oldum. Şimdilerde ise Turkuvaz Medya Grubunda çalışıyorum ve KartalDernek’te başkanlık görevini yürütüyorum.
YDK: Şimdi sen Kartal Anadolu İmam Hatip Lisesi’nin mezunlar derneği başkanısın ama bir de sürekli Eyüp Anadolu İmam Hatip lafını duyuyorum. Artık hepimize açıkla istersen; sen Kartallı mısın, Eyüplü müsün?
MFK: Ben Kartallıyım tabii ki ama ilkokuldan sonra kayıt için Kartal’a geldiğim zaman, o zamanki müdürümüz Mustafa Gözübüyükoğlu kontenjan dolduğu için “Bir dönem Eyüp’te oku, sonra buraya gel.” demişti. Biz Eyüp’e birkaç arkadaş gittik. Orada okurken şehir içi nakil yasaklanınca bir dönemden daha uzun zaman okumak durumunda kaldık. Fakat sonra Kartal’a geçtik.
YDK: Yani bir miktar da Eyüplüsün?
MFK: Evet, Eyüp’ün de benim için tabii ki Kartal dışındaki diğer okullara nazaran özel bir yanı var. Sonuçta orada onca zamanım geçti. Fakat Kartal’da okuyabilmek için bir buçuk sene Eyüp’e gidip gelmem benim aynı zamanda ne kadar Kartallı olduğum konusunda da ipuçları verebilir sanıyorum.
YDK: Bir konuşmanda dinlemiştim, o yüzden bunu soruyorum: Sen Kartal’da olmanın senin açından babanla kurduğun ilişkiyle ilgili olarak başka bir anlamı olduğunu söylemiştin. Bunun önemli bir parçası da Kartal. Bundan birazcık bahsetmek ister misin?
MFK: Aslında Eyüp’te okumamla da alakalı bu durum, orada bahsettiğim şey temelde şuydu: Aileniz ne kadar muhafazakar kimlikte insanlar olsalar da bir çocuğun yetişmesinde çevre çok etkili. Ben okuduğum sınıfta dindar bir aileye mensup tek çocuktum. O zaman idealimizde başka bir okul vardı. Sınav zamanları babam bana “Kartal Anadolu İmam Hatip Lisesi’nde okur musun?” diye sordu. Ben de “okurum” dedim. Bütün arkadaşlarım o okula giderken benim için birden bir imam hatiplilik başladı. Süreç bizi Eyüp Anadolu İmam Hatip Lisesi’ne götürünce orda yeni arkadaşlar, yeni bir çevre edindim. İlkokuldan yeni çıkmış bir çocuk olarak orda gayet rahatım yerindeydi fakat Kartal konusu hiç bitmedi. Kartala geçebilmem için o dönem sürekli evde bir çaba, hep taze tutulan bir “Kartal’a geçeceğim.” psikolojisi… Sonuçta küçük bir çocuk olarak benim için Kartal’dı, Eyüp’tü çok da bir önemi yoktu okulun adının. Bu noktada Kartal’a geçişimin mimarı tabii ki babamdır. Bana kalsa ben zaten okuyordum ve Kartal ile Eyüp arasındaki tek fark okulun adıydı. Babamın vefatından sonra bunu çok düşünmüşümdür. Hayattayken bana “Ben senden razıyım, Allah da senden razı olsun.” diye dua etmişti, benim için çok önemli bir andır. İnsanların dünyaya gönderiliş sebebi eğer Allah rızasıysa ve insanların birbirinden razı olması da bu derece önemliyse; ben babam rahmete erdikten sonra “Babamdan razı olmamın sebebi ne?” diye düşündüğüm vakit aklıma en güçlü sebep olarak Kartal geliyor. O’nun çabası olmasa tabii ki Kartal’da okumanın özellikle bir önemi yoktu. Bu yüzden benim için Kartal’ın ailemle de bağlantılı bir önemi var.
YDK: Peki, daha eğlenceli bir soru: Kartal’ın dernek başkanları hep efsane olmuştur, sence neden? Yani bu başkanlık koltuğunun havasından, suyundan mı yoksa hep efsane isimler mi başkan oluyor sence?
MFK: Efsane olduğumu düşünmüyorum fakat başkan olarak efsane bir ekibin semeresini yiyorum diyebiliriz.
YDK: Bu kadar mütevazi olmana gerek yok çünkü ekibin senden “Efsane başkan, Fazıl başkan.” diye bahsediyor.
Kartal’ın, mezunlarıyla olan ilişkisini hepimiz biliyoruz, çok özel bir ilişki. Ve Mitat abi de eski bir mezun olarak artık okulun müdürü. Sence bu durumun dernek ve okul iletişimi açısından nasıl bir faydası oldu? Ya da ne oldu Mitat abi müdür olunca?
MFK: Bence Mitat abi Kartal Anadolu İmam Hatip Lisesi’nin başına gelen en iyi şeylerden bir tanesi. Özellikle son dönemde de en iyisi. Bizim okulun mezunu olması değil; eğitimci kişiliği, eğitimcilikteki tecrübesi, birçok okul tarafından, kolejler tarafından istenen bir müdür olması ve çok iyi iletişim kurabilen bir kişi olması yani her yaştaki insanla anında iletişim kurabilen birisi olması Mitat abiyi bizim için çok özel kılıyor. Tabii ki Kartallı olmasının Kartal’a başka bir faydası var çünkü okulun geleneklerine hakim, öğrenciyi ne tarafa yönlendireceğini biliyor. Bunları tabii eğitimci kişiliği ile bir araya getirince mükemmel bir sonuç çıkıyor.
YDK: Bir de çok ufku geniş ve çok açık görüşlü…
MFK: Mitat abi modern eğitimi çok yakından takip ediyor, sürekli projeler üretiyor, öğrencilere neyi nasıl veririz diye sürekli kafa patlatıyor, bazen gecenin ikisinde “Ya az önce aklıma geldi, şöyle bir şey düşündüm, sen ne düşünüyorsun?” diye beni aradığı oluyor. Okulun sıkıntılarıyla hemhâl oluyor. Geceleri hepimiz gibi onun da okulun sıkıntılarından dolayı uykuları kaçıyor. Bu çok önemli; sadece bir okul müdürü olarak değil, bir değer katmak için orada olduğunu düşünüyor ve bunun için çok çabalıyor. Onun orada olması bizim için büyük bir şans.
Bugün Kartal kendi eğitim modellerini ortaya atabilen bir okul haline geldi. Bu kadar kısa zamanda, aldığımız yaraların tamiri için verilen çabanın bir sonucu bu. Bunda da en büyük emek Mitat abininki. Kartal’a karşı hissettiği aidiyetin ve işine olan profesyonel bakışının sonucu Kartal’ı geleceğin okulu haline getiriyor. Hedefimiz üniversite sınavında birinci çıkarmanın da ötesinde, Kartal’ı dünyanın en iyi okulları arasına sokabilmek. Türkiye’deki ve dünyadaki örnekler inceleniyor, uyarlanabilirlikleri test ediliyor, kendi özel eksikliklerimize yönelik çözümler üretiliyor. Bütün bunlar da Mitat abinin okulda var olması ile mümkün olabiliyor. Okul yönetimi, aile birliği ve mezunlar derneğinin aynı hedefe odaklanmış olması ve ortak fikirle hareket etmesinin ciddi etkileri var. Tabii burda çeşitli konularda mahir mezunlarımıza da başvurduğumuz oluyor. Bu sene sonuna kadar bu hedefleri gerçekleştirebilirsek kendimizi sıfır noktasında sayacağız. Sonra muhtemelen yeni fikirler yeni projeler doğacak ve kendimizi yeniden eksi değerde görüp o yönde ki eksiklikleri gidermeye çalışacağız. Yani şu an için aklımızda olup da elimizde olmayan her şey bizim için ciddi bir eksiklik ve gidermek için çaba gösteriyoruz. Bütün bunlar bir ekiple oluyor ve Mitat abi okulla alakalı ekibi yönlendiren kişi.
Öğrencilere karşı hassasiyeti ise maksimum seviyede, okulun yemekleri için bile “Ben evde yemeyeceğim yemeği öğrencime yediremem.” dedi ve o konuda da bir takım çalışmalar yaptık. Şu an alanım olmayan birçok konuda onun sayesinde bilgi sahibiyim, güzel yemek nasıl yapılır onu bile anlatabilirim.
YDK: Peki, neden dernek başkanısın?
MFK: Benim dernek başkanı olmam bir sürecin sonucu. Ekibimizdeki bütün arkadaşlar başkanlık yapabilecek kabiliyette ve o şevke sahip kişilerdi. Fakat onlar benim olmamı uygun gördüler, ben oldum.
YDK: İyi olmuş.
MFK: Estağfirullah, teşekkür ederim.
YDK: Derneğin çok eğlenceli projeleri var, biliyoruz, bir kısmını gördük. Bir kısmını da göreceğiz. Bunlardan biraz bahseder misin?
MFK: Derneğin aslında birçok projesi var. Normalde bu tip konular Genel Kurul ortamında konuşulmalı ama madem sordun kısaca bahsedeyim.
Okulumuzun 25. yılı sebebiyle okul yönetimi ile bir program tertip ediyoruz. Bu kapsamda okulumuzun ve derneğimizin kurumsal kimlik çalışmaları ve yeni logo çalışmaları da yürütülüyor.
Sektörel buluşmalar ve bu buluşmalardan edinilecek bilgi birikimini okuldaki çalışma grupları vasıtasıyla öğrenci kardeşlerimize aktarmanın adımlarını atıyoruz.
Ayrıca yeni eğlenceli turnuva planlarımız var. Ama ne olduğunu şimdilik söylemeyeyim. Genel Kurul’a saklayalım. Şunu söylemeliyim; bu tür etkinliklerin çok faydasını gördük.
YDK: Kas mı yaptınız?
MFK: Kas yapmaktan ziyade alt dönemle üst dönemler arasında etkileşim ortamı sağlanıyor. Yemekli organizasyonlarımızda her dönem kendi arkadaşlarıyla oturuyor, dolayısıyla bir alışveriş olmuyor. Ama turnuva ortamında öyle değil. 2006 mezunlarının futbol takımıyla 93 mezunlarının futbol takımı karşı karşıya geliyor ve bir alışveriş oluyor. Birbirlerini tanımış oluyorlar.
YDK: Ben bu röportajı yapmadan evvel ekibinle konuştum. Onlarla aran çok iyi ve senden bahsedince gülümsemeye başlıyorlar. Bu çok arkadaşça, çok tatlı bir şey. Öte yandan bir araya geldiğinizde çok iyi iş çıkarıyorsunuz. Yani hem eğleniyorsunuz hem çalışıyorsunuz, nasıl sağlıyorsunuz bu dengeyi?
MFK: Dengeyi sağlamak gibi bir problemimiz olmuyor çünkü KartalDernek ekibi gerçekten nerede nasıl davranması gerektiğini bilen bir ekip. Muhabbet zamanı muhabbetimizi ediyoruz, ciddi bir iş çıkarmamız gerektiği zaman da kapanıp çalışıyoruz. Bir de tabii beraber geçirilen onca zaman ve teşrik-i mesai ister istemez arada bir muhabbet doğuruyor, birbirinizi anlar hale geliyorsunuz, ortak bir dil gelişiyor. Zannederim bu kurumda bir yönetici olarak benim en büyük şansım böyle değerli kişilerle çalışıyor olmak.
YDK: Nerede olsan bir organizasyon kişisisindir. Bu sürekli böyle, kısacık zamanda sorunları çözen, problemlere müdahale eden; yani oturduğun kafede bile… Nasıl söyleyeyim… Nasıl oluyor da oluyor?
MFK: Yani bunu daha önce düşünmedim. Belki sorunların kendisiyle çok fazla ilgilemekten dolayı biraz, biraz soğukkanlı olmakla alakalı belki. Kimi insan problemin kendisini düşünür, kimisi çözümünü düşünür. Bu zannederim ki yapıyla alakalı bir şey.
YDK: Peki sence organizatör kişiliğinden ötürü mü başkan oldun, yoksa başkan olmak seni daha da mı derleyip toparlayan bir kişiye çevirdi?
MFK: Aslında bu karşılıklı bir alışveriş. Benim ailemden de kaynaklı biraz, böyle bir yanım zaten vardı. Ailedeki büyüklerimiz, onlar da cemiyetçi kişilerdi. Ama “Ben böyle olduğum için buraya, bu göreve geldim.” diyemem, bu görevin de bana kattığı çok fazla şey var. Dediğim gibi, karşılıklı bir alışveriş.
YDK: Tam da o dediğin noktaya geleyim o zaman. Abin eski MTTB başkanı yanılmıyorsam. Şimdi de İNSO’da başkanlığı sürüyor. Sen de KartalDernek başkanısın. Sizde başkan olmak aile geleneği mi?
MFK: Başkanlık bir süreçtir. Bazen kendini ortaya atan insanlardan daha da çok öne çıkması beklenebiliyor. Bence önemli olan sadece ekibin bir parçası olabilmek. Belki abimin de öyle olması bir tevafuk ama muhtemelen ikimiz de babamızdan etkilendiğimiz için böyledir.
YDK: Baban da mı böyleydi?
MFK: Evet, babamın da MTTB’de ve başka bir çok sivil toplum kuruluşunda görevi vardı uzun yıllar. Babam vefat edene kadar bu işlerden hiç kopmadı. Dolayısıyla biz ondan çok etkilendik. Ne zaman ve ne işle uğraşırsam uğraşayım, bir yandan da hayatımda cemiyetçilik olmalı diye düşünüyorum. Aksi takdirde kendimi çok eksik hissederim.
YDK: Şimdi dernek başkanı ile röportaj yapıyoruz diye Kartal dışından soru sormayacak değiliz. Senin bir de Üsküdar Musiki Cemiyeti geçmişin var. Bir sonraki mezuniyette ufak bir konser vereceğini duyduk, ne diyorsun?
MFK: Yanlış bir duyum almışsınız . Evet, ben Üsküdar Musiki Cemiyeti’nde okudum, mezun oldum. Şahsi bir kültürel gelişim içindi ama.
YDK: Geliştirmedi mi?
MFK: Belki o gelişim devam eder ama benim içimde devam etmesi şimdi Kartallılar için daha sağlıklı olur diye düşünüyorum.
YDK: Eminim Kartallılar bunun üzerine bu konserin peşini bırakmayacaklardır.
MFK: Kartallıları tanıyorsam evet, öyle olacaktır ama ben de bir Kartallıyım.
YDK: Senin için bugüne kadar dernek başkanı nasıl bir figürdü ve sen dernek başkanı olduktan sonra bu figüre dair bir şeyler değişti mi? Burada bir aç parantez; aslında Yasin’in ekleyeceği şöyle bir şey vardı, dedi ki: “Fazıl abi bugüne kadar çok muhalif bir karakterdi ama şimdi kalktı, başkan oldu. Muhalif karakterlere nasıl bakıyor?”
MFK: Muhalif bir karakterin psikolojisini çok iyi bilirim. Dernek yapısı içerisinde olduğum zaman da muhaliflerin neleri eleştirdiğini çok iyi gördüm. Bence muhalefet eden insan, gerçekten derdi olan bir insandır ve onun fikirlerine kesinlikle değer vermek gerekir. Çünkü aynı fikirde olan insanların bir değişim, bir gelişim oluşturabileceklerini zannetmiyorum. Mutlaka farklı fikirler olması lazım. Benim muhaliflikten derneğin çatısının altına girişim biraz daha farklı. Benim kafamdaki dernek figürü, evet, zamanında biraz daha farklıydı. Buraya girdiğim zaman durumun öyle olmadığını gördüm.
YDK: “Durumun öyle olmadığını gördüm.” demen çok ürkütücü geldi Mehmet Fazıl, nasıl durum?
MFK: Yani dışarıdan bazen şöyle bir algı sezinliyoruz; herhangi bir problemde hemen bir telefon açarız o problem çözülür. İşte ne bileyim istediği zaman istediği kişiyle görüşen, istediği zaman istediği şeyi yapabilen ve bunları yapmakla yapmamak arasında kendi karar verip şahsi bazı menfaatleriyle çakıştığı için bunları yapmayan olarak görülebiliyor dernek dışarıdan. Ama böyle değil. Burada yapılan her şeyi ama her şeyi kendi aramızda, ondan sonra büyüklerimizle, İstişare Kurulumuzla tek tek istişare ediyoruz ve bu istişareler bazen geceleri sabahlara kadar sürüyor doğru adımı atabilmek adına. Burada bizler birden çok değişkeni baz almak durumunda kalıyoruz.
Ben KartalDernek başkanı olarak hiçbir üyeden daha ayrıcalık sahibi değilim fakat şuna eminim, herhangi bir Kartallıya nazaran dernek yönetimindeki bütün arkadaşlarım Kartalla alakalı dengeler, psikolojiler ve yapılması gerekenlerle alakalı çok daha fazla bilgiye sahip durumdalar. Çünkü bize akan bilgi ve fikir çok fazla ve biz bunların hepsini değerlendiriyoruz. Onlar da kendilerine akan her şeyi bana iletiyorlar. Zaten herhangi bir kurumda, bir şirkette veya bir vakıfta, dernekte yani kar amacı güden veya gütmeyen herhangi bir kurumda başkanın da görevi budur.
Mahmut ÖZDİL: Ben bir şey sormak istiyorum, tam ortadan girdim ama; neden uğraşıyorsun dernekle yani nasıl bir fayda umuyorsun? Kendin açısından sormuyorum, yani, derneğin nasıl bir fayda üreteceğini düşünüyorsun? Vaktini ayırıyorsun falan, derneğin peki bu manada anlamı ne?
MFK: Topluma değer katan bir iş çıkarabilirseniz bütün dünyaya etkisinin olabileceğini düşünüyorum. Bu değer de eğitimle gelir. Kartallılar bir eleme sonucu bu okulda eğitim görmeye hak kazanıyor. Kaliteli bir eğitim sürecinden geçerek birbirinden farklı birçok alana eğilimli olarak mezun oluyorlar. Şu anda dünyanın birçok yerine dağılmış ve alanlarında uzmanlık kazanmış mezunlarımız var. Biz bu birikimi öğrenci kardeşlerimize aktarıp, dünyadaki sorunlara çözüm üretebilecek bireyleri topluma kazandırmayı hedefliyoruz. Dernek, bu birikimin bir araya getirilmesinde önem kazanıyor.
YDK: Bir okula mensup olmak bu kadar hayati bir şey mi?
MFK: Bence bir okula mensup olmakla alakalı değil, tamamen o okulun mensuplarının zihniyetiyle ve vizyonuyla alakalı bir şey.
MÖ: O zaman, anladığım kadarıyla senin için derneğin misyonu mezunlara bir katkıda bulunmak değil, mezunların potansiyellerini başkaları için kullanılır hale getirmek; öyle mi?
MFK: Aslında ikisi de var. Tabii ki dernek mezunlara bir ayrıcalık veya bir fayda sağlayacak ama bu fayda sadece mezunlar özelinde olmamalı diye düşünüyorum ben. Sanırım bütün Kartallılar da böyle düşünüyordur. Bizim kaybedecek vaktimiz olmamalı.
YDK: İki süreç var burada. Birincisi okula başladığı andan mezun olana kadarki süreç, ikincisi mezun olduktan sonraki süreç. Sen ilk süreçteki heyecanı ikincisinde de ayakta tutmaya çalışan bir yönetici olmaya çalışıyorsun.
MFK: Evet, o heyecan benim içimde hala ayakta. Mezunların içinde de olduğunu zannediyorum. Mezunlarımızın arasında kurulan ticari ilişkiler, ailevi bağlar var. Bugün politikada, sanatta, edebiyatta, medyada, ticarette, üretimde, eğitimde, birçok alanda Kartallılar olarak varız. Bütün mezunlarımız kendilerini bir şekilde geliştiriyorlar. Bence bu çabalar birbirinden ayrı değil, bir bütünün parçaları olarak görüyorum. Bütün bu potansiyel kullanılırsa, dernek bunu başarabilirse sadece dernek mensuplarına yönelik değil bütün dünyadaki sıkıntılara yönelik çözümler çıkabilir diye düşünüyorum. Bütün bu çalışmaların bir noktada birleştiğini ve birbirini desteklediğini düşünün, bütün bu bilgi havuzundan okuldaki öğrencilerin faydalandığını düşünün; o zaman bu döngü tamamlanır ve toplum için bir fayda açığa çıkabilir. Belki çok hayalperestçe ama benim fikrim bu.
YDK: Bütün bunların sonunda ben şunu anlıyorum, sizin için insan hayatındaki en baskın kimliklerden biri Kartallı olmak, en azından senin özelinde bu böyle.
MFK: Genellikle kendini bir yere ait hissetmeyen bir insanım ama Kartallılık bana uyuyor. Esnek bir şey olmasından da kaynaklanıyor belki. Nereden baktığınızla, Kartallılıkta ne görmek istediğinizle alakalı bir şey. Benim dünyaya gelişimin bir sebebi var, herkes bir şey için bir çaba göstermeli. Ben de benim için Allah rızasının bu çalışmanın ucunda olduğunu düşünüyorum. Tabii ki bu bütün hayatım boyunca sürecek bir şey değil. Bu dönemin zaten sonuna geliyoruz, mayısta Genel Kurulumuz var.
YDK: Yine seçilebilirim, hep başkanım mı diyorsun?
MFK: Bu benim tasarrufumda olan bir konu değil.
YDK: Aday olmaman da gündemde mi?
MFK: Bu ekip seçime girecek ama başında ben olmayabilirim, değerlendirmelerimiz bitince bu konudaki kararımızı da vereceğiz.
MÖ: Peki var mı başka ekipler, hevesli olan? Ya da çıkmalarını ister misin?
MFK: Çıkmalarını çok isterim. İftarda kongrenin mayısta olduğunu o yüzden hatırlattım.
MÖ: Bir de şöyle şeyler var hani uzaktan konuşurken “Kartallılık süper, Kartallılar zaten çok muhteşem insanlar.” falan diyoruz ama okul çok ciddi ağır bir süreçten geçti ve o süreç boyunca derneğe başkan olmayı kabul edecek insan bulmak çok zordu. O yüzden kendi adıma şunu söyleyebilirim; başa geldiğiniz zamanlarda, yani yönetime ilk girdiğiniz zamanlarda, bu ciddi fedakarlık istiyordu. Çünkü yiyebilecek hiçbir ekmeği olmayan bir yerde, çok ismi de geçmeyen bir yerde bir şeyler yapmaya çalışıyorsun, “En azından yaşasın.” diye emek harcıyorsun. Şimdi öyle değil durum. Umarım hiçbir zaman o kötü günler yeniden gelmez ama gelebilir de. Geldiği zaman yine senin gibiler kalacak…
MFK: Ben derneğin geçmişine baktığımda, kuruluşundan bugüne gelene kadar her dönem gerçekten ciddi bir fedakarlık var. Bugün KartalDernek’in bu kadar gelişmiş bir halde olması; benim şahsen tecrübe ettiğim ve gördüğüm kadarıyla Hatice Hanım’ın zamanında yapılan çalışmaların, ondan önce sizlerin zamanında yapılan çalışmaların etkisi bir şekilde. Dolayısıyla birike birike giden bir şey var. Dernek yöneticiliği de böyle bir şey. Açıkçası eğer dernek yöneticisi olmak isteyen bir arkadaşım varsa, bugünden itibaren gelip bizim yanımızda -en azından Genel Kurul’a kadar- sıfırdan derneği tanımasını, ondan sonra seçime girmesini tavsiye ederim ben. Çünkü bunun için ciddi bir eğitim sürecinden geçmek gerekiyor. Çoğunluğu tanımak gerekiyor. Hangi işi hangi yolla halledelim, kimler ne üzerinde çalışıyor, vesaire… Derneğin çok dallı budaklı bir yapısı var, bunu anlamak için bir zaman gerekiyor.
Bunun yanında mesela üst dönemlerimiz Genel Kurul’da farklı bir liste olmasının çok hoş kaçmayacağı ve görüntü açısından kötü olacağını söylerler bazen. Başka bir liste çıkması halinde rekabetin kaliteyi körükleyeceğini düşünüyorum. Böyle bir seçim atmosferinden çok mutlu olurum.
MÖ: Söylediğin şeye kesinlikle katılıyorum ama eğer yeni gelen yönetim de senin dernekten anladığını anlıyorsa ya da şu anki yönetimin yaptığı şeyleri onaylıyorsa, “Ben de öyle yapacağım.” diyorsa, evet, gelip görmeli. Ama tamamen bambaşka bir şey yapmak isteyen biri kendi ekibini önceden kurup ne yapacağına karar verip Genel Kurul’a da girebilir. Keşke öyle biri de çıksa. Öbür türlüsü zaten yine aynı ekibin devam etmesi demek olacaktır. “Hayır, böyle değil, ben başka türlü dinamiklerin üzerinden giderek iş yapıyorum.” diyen birileri de keşke çıksa.
MFK: Tabii ki, yönetim tarzları farklılık gösterebilir. Herkesin tarzı farklıdır. Ama tayin edilen hedeflerin çok değişeceğini düşünmüyorum.
YDK: Dernek iyi işler yaptığı için birtakım insanlar bundan heyecan duyup daha iyisini yapmak üzere ortaya çıksa, bu verimi de arttıran bir şeye dönüşür.
MFK: Bizim kafamızda bir dernek algısı vardı ve derneği kafamızdaki o ideal noktaya getirmek için çok çalıştık, çabaladık ve belli bir oranda ona yaklaştırdık. Ama yeni arkadaşlar, dinamik bir ekip, bizim yaptığımız hatalar üzerinden alınan dersler, onların bizim derneği getirdiğimiz nokta üzerinden farklı hayalleri, vesaire; bu, Kartallılar için daha faydalı olacaktır ve derneği de ciddi bir yere getirecektir. Bu yüzden yeni arkadaşların derneğe katılımını çok istiyoruz.
YDK: Teşekkürler samimi açıklamaların için. Şimdi, sen de benim gibi 99 mezunusun. Benim kendi adıma okulla kurduğum ilişki mezun olduktan sonra bazı yönlerden zayıfladı bazı yönlerden de güçlendi. Mesela Kartal mezunu olmak duygusu çok güçlüydü üniversiteye başladığımda ama öte yandan okulla olan fiziksel ilişkim de çok zayıfladı. Ve son üç, dört senedir dernek faaliyetleri sayesinde okula daha sık uğrar oldum, bu başka arkadaşlarım için de öyle.
MÖ: Burada şunu da söylemek lazım; herkes için geçerli bu. Çünkü o fiziki ilişkilerin zayıfladığı dönemde okula gitmemiz zaten çok mümkün değildi. Okul idaresi de şimdiki gibi değildi.
YDK: Evet ama yani yeniden bu ilişki kurulmayabilirdi, ama kuruldu. Bunun için size çok müteşekkiriz. Sence ne oldu da böyle oldu, nasıl kuruldu o ilişki yeniden?
MFK: Derneğin misyonu ve vizyonuyla alakalı bir şey, dernek asla okuldan kopmamalı. Uzun vadede her zaman okula gidip gelen, okuldaki çalışmalara katılım gösteren bir yapısı olmalı. Oradan kaliteli bir nesil yetişmesi bizim en öncelikli hassasiyetimiz. Okul müdürümüzün bir mezun olmasının da ciddi etkileri var. Şu anda okul aile birliği, okul yönetimi ve mezunlar derneği sürekli beraberiz ve bütün projelere ortak kafa yoruyoruz, hepimiz görüş bildiriyoruz ve beraber karar veriyoruz. Birbirimize karşı olan bu muhabbetimiz ve bir arada olmamız gerektiği psikolojisi bu ilişkinin devamlılığını körüklüyor.
MÖ: Dernek kendi üyesini kendisi yetiştiriyor yani?
MFK: Öyle de denebilir tabii. Derneğin o üyenin yetişmesinde etkin bir rol oynaması gerçekten çok önemli. “Şöyle bir Kartallı modeli vardır, siz de bu modele uyacaksınız.” diye bir yaklaşımımız hiçbir zaman olmadı. Daha çok kendilerini keşfetmeleri için önlerini açmaya çalışıyoruz. Eğilimlerini anlamaları için biraz çaba gösteriyoruz ve gerçekten iyi yapacakları şeylerle meşgul olsunlar istiyoruz.
Ayrıca derneğin okuldaki uzantısı olan “Öğrenci Meclisi”’mizde öğrenciler kendilerini ifade etmeyi, temsil etmeyi, istediklerine ulaşabilmek için takınmaları gereken tavır ve yöntemleri öğreniyorlar. Bu yolla geleceğin dernek yöneticileri de yetişmiş oluyor tabii.
Yani sonuç olarak burada çok ciddi bir çalışma var ve mezunlar dernek üzerinden okuldaki çalışmalara katılım gösterdiği sürece çok daha tahmin edemeyeceğimiz yerlere gelebiliriz diye düşünüyorum.
YDK: Tam da bir sonraki sorumu sormama sebep oldun. Şimdi iftarlar, piknikler, kahvaltılar tertip ediyorsunuz; tişörtler tasarlıyorsunuz, onları başında durup satıyorsunuz; kandil akşamları organize ediyorsunuz. Yani dernek tam anlamıyla faaliyette. Peki, geri dönüşü nasıl oluyor bunların, hayal kırıklığına uğradığınız oluyor mu?
MFK: Dernek bizim çocuğumuz gibi artık. Sürekli ona bir yenilik katmaya çalışıyoruz. Hayal kırıklığına uğradığımız bazı şeyler tabii ki oluyor. Çok hevesle ve heyecanla yaptığımız bazı çalışmaların mezunlar tarafından ilgi görmemesi bizi hayal kırıklığına uğratıyor. Mesela mezunlarımızdan vefat edenler var, hem onlar için hem mezunların ailelerinden kaybettikleri için bir mevlit tertip ettik ama mevlide KartalDernek yönetimi dışında sadece iki kişi iştirak etti. Herhangi bir organizasyona oluk oluk akan mezunlardan, kandilleşmelere de daha ağırlıklı olarak gelmelerini bekleyebiliriz. Tabii kandiller özel günler olduğu için insanlar kendi programlarını yapabiliyorlar ama bu tarz organizasyonlara da öncelik verilmesini istiyoruz. Tabi bu, işin arz – talep kısmı. Mezunlar talep etmiyorsa bir yerden sonra eğilimlerimizi onlara göre şekillendirmeye devam ederiz. Bu, konunun bir boyutu. Diğer bir boyutu ise, yoğun emek ve mesai harcanarak ortaya konan çalışmaların acımasızca eleştirilmesi. Veya dernekle ilgili düşünceleri olan üyelerimizin dernek hakkında yeterli bilgiye sahip olmaması. Yönetim olarak sarf ettiğimiz efor göz önüne alındığında, ki bu gönüllülük esaslı bir çalışmadır, bu saydıklarım hayal kırıklığına yol açıyor tabii.
Bir de bazı şeylerin reklamını yapmaktan kaçınmak durumunda kalıyoruz. Yani bugün üyeler KartalDernek’in yaptığı çalışmaların muhtemelen maksimum yüzde kırkından haberdarlar ve bilmedikleri bir yüzde altmış var.
YDK: Peki niye bilemiyorlar?
MFK: Çünkü bunu duyurmanın yolları web sitemiz, mail grupları vb. haber kaynakları ama biz kendi özelimizi web sitesinden herkese duyurmak taraftarı değiliz. Her kurumun olduğu gibi Kartallıların da kendi içinde mahrem konuları var.
YDK: Şunun hakkında konuşmak istiyorum, yani derneğin yaptığı faaliyetlerin yalnızca yüzde kırkından haberdar olup yüzde yüzüne nasıl müteşekkir olabilir bir üye?
MFK: Burda müteşekkir olmaktan bahsetmiyorum. Bir üyenin müteşekkir olması kurumsal bir süreçtir. Memnun değilseniz yönetimi değiştirme hakkı elinizdedir her zaman. Bizim görmek istediğimiz teşekkürden ziyade memnuniyet ifadesidir. Ama memnun olmaktan önce haberdar olmak gerek, ilgili olmak gerek.
Mahrem konuların ortaya konulacağı yer, kapalı oturum, Genel Kurul’dur. Anlatacak çok şeyimiz var ve üyelerimizi Genel Kurul’a yüksek katılımla bekliyoruz. Yemekli bir organizasyona 1200 üye katılıyorsa Genel Kurul’a en az 500 kişi beklemek hakkımız diye düşünüyorum.
YDK: Bu arada ben senin namına güzel bir haber vereyim üyelerinize: web sitemizi de ödüllü tasarımcı Muzaffer MALKOÇ tasarlamakta bildiğim kadarıyla.
MFK: Evet. Mevcut web sitemiz bizim için ciddi bir hayaldi, bunu gerçekleştirdik. Zaman içerisinde ortaya çıkan yeni ihtiyaçlar ve gerçekleştirmek istediğimiz yenilikler de olunca “Web sitemizi yenileyelim.” dedik. İGOA’nın sahibi Muzaffer MALKOÇ ile görüştük. SanalDernek ekibimizle beraber ortak bir çalışma yürütüyorlar. Kendisi projenin başında. Dizaynını o yapıyor, ihtiyaçları beraber belirliyoruz.
YDK: Kartallı mı Muzaffer MALKOÇ?
MFK: Fahri bir Kartallı. Etrafında birçok Kartallı olan ve Kartallıları yakından tanıyan biri. Şunu da eklemek isterim ki, Muzaffer abinin bu projenin başında olması sahip olduğu iş yoğunluğunda çok ciddi bir fedakarlık.
YDK: Çok güzel. Peki, çok dernek konuştuk. Gerçi birkaç dernek sorusu daha var ama şimdi seninle ihlsözlük’te okuduğum Kartallı algısıyla ilgili bir şeyler paylaşacağım. Önce neler diyorlar, okuyorum:
“Mezunlarının İstanbul Erkek Lisesi veya Galatasaray Lisesi’nde okumuş gibi hava atmayı çok sevdiği lisedir. KAİHL’den mezun olmanın çok sağlam bir etiket olduğunu düşünürler ama bu düşünceyi sadece bu okulda okumuş olanlar paylaşır.”
“Bu okuldan mezun olanlarda az biraz gettoluk vardır. Evlenirken bile öğrencilerinin büyük bir kısmı yine bir Kartallı bulup evleniyor. Hasılı, Kartallı faşizmini bize derinden hissettiren okuldur.”
“Öğrencilerine kıl olduğum okul. Bizde kitap okuyana inek derlerken adamlar dergi çıkartıyordu. İstanbul İHL ile birlikte zirveden indirebilen henüz çıkmadı.”
“Türkiye’nin en popüler imam hatiplilerini doğurmuş mekan. (Popüler olanın nitelikle ilgili garantisi yok, hemen belirtelim.). Hepsi birbirini tanıyor, kolluyor, yüceltiyor. Mezunlarıyla, hocalarıyla iç içe yaşıyor. İmrenmiyor değilim arada. Böyle bir okulun talebesi olmak hoş olurdu.”
“Sanırım bu okula girerken bir doz artistlik aşısı yapıyorlar. Bitirenlerden etkileri uzun bir süre çıkmıyor.”
Sorumun özeti bu son tanım; Kartallılar artist midir?
MFK: Artist tanımınıza göre değişir. Kartallılar olarak şunu görüyoruz ve biliyoruz: Eğer mümin; pısırık, bir kenarda oturan, etliye sütlüye karışmayıp namazını kılıp orucunu tutan karakterse biz bu değiliz. Böyle olana bir itirazımız yok, ama “Olması gereken budur.” dayatmasına itirazımız var. Biz daha çok her türlü soruna parmak basabilen, dünyadaki gelişmeleri yakından takip eden, sanattan anlayan, siyasetten anlayan, spor yapan, aynı zamanda insan ilişkileri iyi…
MÖ: İnsanların orada artistlikten kastı pısırıklık falan onlar değil. “Kartallılar başkalarını küçümsüyor.” ya da “Kartallılar Kartallı olmadığım için beni çok da adam yerine koymuyorlar.” algısı var burada bence.
YDK: Bence biraz da şu var; “Bir Kartallı pısırıksa bile, Kartallı olduğu için benden daha adam.”
MFK: Ben aynı fikirde değilim.
MÖ: Yani Kartallı olmayanların içinde böyle bir şey var. Biraz daha açayım sana istersen. Mesela benim hayret ettiğim şeylerden biridir bu: Benim Kartallı olmayan bir arkadaşım, eğitimi filan, hiçbir şekilde komplekse kapılmasına gerek yok ama Boğaziçi’ndeki Kartallıların çok burnu büyük olduğundan, onların yanına yaklaşmanın mümkün olmadığından yakınıyordu ben “Bizimkilerle tanıştın mı?” diye sorduğumda. Böyle bir şey.
MFK: Saydığım özellikten ötürü Kartallılar özgüveni yüksek insanlar. Birbirleriyle konuştukları ortak bir dil var. Dolayısıyla birbirleriyle, toplum içerisindeki diğer kesimlerle anlaştıklarından daha iyi anlaşıyor olabilirler. Yatılı öğrenciler arasında özellikle, ciddi bir paylaşım var. Düşünün; ilkokuldan çıkmışsınız, daha akıl baliğ olmamışsınız, yedi sene bir arada okuyorsunuz, yedi sene sürekli gece gündüz berabersiniz. Bunun sonunda ortak bir dil gelişiyor. Bu ortak dili başkalarıyla paylaşmak daha zor. Belki bunu yapan Kartallılar biraz daha kolaya kaçıyor olabilirler.
Yalnız şu da var ki biz şunu hiçbir zaman kabul etmiyoruz: Kartallılar üstündür, Kartallılık muhteşem bir şeydir ve ideal bir şeydir, Kartallılık şöyledir, Kartallılık böyledir… Hayır, öyle bir şey yok. Diğer bütün dinamikler de bir araya geldiği zaman biz de onların bir parçasıyız. Hepimizin farklı bir sorumluluğu var, bir yapısı var, bir tarzı var. Şu anda mesela derneğimizin bulunduğu konum, bir mezun derneği olarak ciddi bir yer. Bize çeşitli sivil toplum kuruluşlarından veya farklı okulların yeni kurulmuş olan mezun derneklerinden “Ne yapalım? Bu konuda, şu aşamadayız.” denildiği zaman onlara da beraber çalışma yapmak için seve seve yardımcı oluyoruz. Bu kurum Kartallıların o algıdaki bir yansıması olsa bizim “Siz kimsiniz, Kartallı değilseniz yardım yok.” dememiz icap ederdi. Biz mevzulara profesyonelce yaklaşıyoruz diye suçlanmamalıyız.
MÖ: Onun haricinde bir sürü de Fahri Kartallı var, demek ki o kadar da içe kapanık değiliz?
MFK: Evet, bugün Kartallı olmayıp da Kartallıların arasında olan bir sürü insan var. Bence bu; toplumumuzdaki, biraz popüler olmaya başlayana uyuz oluşluktan geliyor. Yoksa bu Kartallıların suçu değil, bence toplum olarak aşmamız gereken bir şey.
MÖ: Bir de şunu soracağım, Önder diye kurulmuş bir kurum var niye onun çatısı altında değil de müstakil bir derneği var Kartal’ın?
MFK: Biz bir sivil toplum kuruluşuyuz, Önder farklı bir kurum. Önder’in üstlendiği misyon başka, bizim üstlendiğimiz misyon çok başka. Bu derneğin kurucuları Ebubekir Ceylan, şimdiki okul müdürümüz Mitat Tekçam şöyle söylüyorlar; “Biz bir yıllık çıkartmak yerine mezunlar derneği kurmayı tercih ettik.” Bu, Kartal mezunlarının vizyonuyla da alakalı bir bilgi veriyor. “Bizim için önemli olan bir arada durmaktı, oradaki paylaşımı sürdürmekti en başta. Ama kuruluş aşamasında da Önder’den de çok ciddi yardımlar aldık.”
Biz tamamen Kartallılar odaklı bir kurumuz, Önder ise bütün Türkiye’deki imam hatiplere yönelik bir çalışma yürütüyor. Çeşitli alışverişlerimiz olabilir ama şu da var ki biz kendi ayakları üzerinde duran ciddi bir sivil toplum kuruluşuyuz. Bu aşamada da masaya oturduğumuz vakit eşit şartlarda otururuz. Onların yaşça büyük olmaları, kurumsal olarak büyük oldukları izlenimi vermemeli. Önder kabul eden, ihtiyacı olan bütün imam hatip derneklerine çatı görevini üstleniyor. Kendilerine teşekkür ediyoruz lakin bu bizim de çatımız oldukları fikrini vermemeli.
Zaten birileri bütün imam hatipler için toplayıcı bir rol üstlenirken birileri de farklı faaliyetler içine kendilerini farklı yönlerden geliştirmek durumunda. İkisini birbirinden ayrı, farklı çalışmalar olarak görmüyoruz. Dediğim gibi bir bütünün parçaları.
YDK: Ben bugün dernekle ilgili hiç olmadığım kadar bilgiyle doldum. Benim dernekle ilgili en sevdiğim şeyler iftarlar, piknikler, dernekteki çikolatalar… Bunlara katılıyorum, çok müteşekkir oluyorum, her zaman iştirak eden bir kişiyim. Ama tabii bilmeyen birisi için şunu da sormak zorundayım; bütün bunlar nasıl ortaya çıkıyor, derneğin çalışma usulü nedir? Yani mesela bir piknik olacak, beş yüz kişi gelecek, bir sürü şey ikram ediliyor falan… Nasıl bir organizasyon şeması, nasıl bir işleyiş var?
MFK: Önceki dönemlerde dernek yönetim kurulu bir masanın etrafına oturur, gündemler konuşulur, kimin vakti müsaitse görev dağılımı ona göre yapılır, herkes sahip olduğu görevi bilir veya başkan konularla ilgili bizzat görevlendirme yapar, ondan sonra dağılırdık. Fakat zaman içinde, faaliyet alanları genişledikçe bunun yönetim kurulu üyeleri için çok yorucu olduğuna kanaat getirdik. İş yükünü rahatlatmaya yönelik bu dönem komisyon sistemini uygulamaya koyduk. Artık komisyonlar sadece kendi alanlarıyla alakalı çalışıyor. Böylelikle kendi konularında da uzmanlaşıyorlar. Bir yenilik yapılacağı zaman avantajlarını ve dezavantajlarını daha iyi tahlil edebilir hale geliyorlar. Yani komisyon sistemi dernek için faydalı oldu.
Komisyonlar kendi içinde ihtiyacı tespit ediyor, ihtiyaca yönelik ortaya ne konulabileceğini alternatifleriyle beraber belirliyor. Ondan sonra gerekirse benimle veya o komisyonun bağlı olduğu başkan yardımcısıyla istişare ediyor. Daha sonra yönetim kurulu toplantısında bunu tartışıyoruz, diğer arkadaşlar da fikir veriyor. Konular ciddi istişare süreçlerinden geçtiği için genellikle bütün dinamikler ele alınmış oluyor. Yönetim kurulundan bir eleştiri olmaması durumunda konu uygulamaya geçiriliyor. Genel olarak yönetim kurulu böyle bir harmoni içerisinde çalışıyor.
YDK: Şimdi Mehmet Fazıl, çok soru sordum, son olarak da şunu sorayım: “Sabahtan beri konuştuk, bir de şunu sorsaydın.” dediğin bir soru var mı? Neden bahsetmek isterdin en çok, benim bahsetmeyi unuttuğum, atladığım?
MFK: Eklemek istediğim sadece şu var: KartalDernek, mezun dernekleri içerisinde farklı bir yapıya sahip. Üzerine düşen görevi olabildiğince yapmaya çalışıyor. Elbette birçok eksiğimiz ve hatamız oluyor ama en azından bu hatalar ve eksiklikler zamanında tespit edilip çözülmeye çalışılıyor. Ve hepsi iyi niyetle yapılıyor. Evet, bir üyenin kanuni yükümlülüğü bilgilerini güncellemek ve aidatını ödemektir ama biz üyelerimizden bundan çok daha fazlasını bekliyoruz. Kök salmış okulların yapılarından tutun da Amerika’daki yapıların nasıl işlediğine kadar hepsini inceledik ve incelemeye devam ediyoruz, bu konuda kendimizi güncelliyoruz. Bütün bu çalışmaların boşa gitmemesinin tek yolu var, o da üyelerin bu işe tam katılım sağlaması. Bizim yaptığımız herhangi bir projenin, üyelerin katılımı olmaması halinde hiçbir işe yararlılığı yok. Biz kendi aramızda, yönetim kurulundaki arkadaşlarla, yirmi, otuz kişi çalıp söylemiş oluruz. Bu çalışmaların gerçekten bir şey ifade edebilmesi ve hem bu camiaya hem de bütün topluma fayda getirebilmesinin tek yolu, üyelerin ciddi bir katılım göstermesidir.
Derneğin kendisiyle ve okulla alakalı ciddi projelerimiz var. Umuyorum uzun vadede bizden sonraki arkadaşlar da üzerine çok şeyler katarak bu derneği hayal ettiğimiz noktalara getireceklerdir.
Dediğim gibi üyelerin katılımı çok önemli. Her üyenin burada yapılan çalışmaların amacını ve kapsamını anlamasını ümit ediyorum. Dolayısıyla; Genel Kurul, Genel Kurul, Genel Kurul… Üyelerin 30 Mayıs günü Genel Kurul’da hazır bulunması çok ciddi önem arz ediyor. Bu süreçte her ne kadar sürç-i lisan ediyorsak affola.
YDK: Ben de şunu söyleyeyim: Ekibin seni çok seviyor, senin hakkında çok güzel şeyler söylüyorlar. Ayrıca sen de çok şanslısın; fotoğraflarını Abdülkerim çekiyor, yanında Mahmut oturuyor. Kahve için teşekkür ederim, bu güzel sohbet için de çok teşekkür ederim.
MFK: Ben teşekkür ederim.