Kartal Anadolu İmam Hatip Lisesi mezunusunuz. Neden Kartal Anadolu İmam Hatip Lisesi’nde okumak istediniz?
Kartal Anadolu İmam Hatip Lisesi o zamanlar bu kadar bilinen bir okul değildi. Biz de Anadolu Lisesi sınavlarına hazırlanırken, on bir on iki yaşlarında hayatın tam olarak ne olduğunu anlamayan çocuklardık. Kartal Anadolu İmam Hatip Lisesi ile ailemizin yönlendirmesi sayesinde tanıştık. Benim bu okula dair pek bir fikrim yoktu. Fakat ailem bu okulun diğer İmam Hatip Liseleri’nden farklı bir okul olduğunu, hem dini eğitim hem de pozitif bilimler noktasında rekabetçi bir duruşa sahip olduğunu tespit etmiş. Kartal Anadolu İmam Hatip Lisesi’ne yatılı olarak gittim. O yaşlardaki bir çocuk için yatılı kalma fikri zordur ama kısa sürede alıştık. Okulun sıcak ortamı ve gerçekten de burada farklı bir şey olduğuna ilişkin öğrencilerine verdiği o atmosfer bizi etkiledi. Daha on bir on iki yaşında iken, hemen okuduğumuz okulun en büyük hayranlarından olduk.
Peki şimdi bu yaşınızdan geçmişe dönüp baktığınızda Kartal Anadolu İmam Hatip Lisesi mezunu olmak sizin için ne ifade ediyor?
Her şeyden önce sarsılmaz bir birliktelik söz konusu. Bu, dünyada ve Türkiye’de ekol haline gelmiş bazı liselerde de mevcuttur. Kartal Anadolu İmam Hatip Lisesi’nde de aynı durum söz konusu. Arkadaş gruplarımız, hayata bakışımızdaki ortaklıklar, birbirimizi her ortamda desteklememiz ve geleceğe yürürken ortak bir duygu paylaşmamız bu havayı sağladı. Şimdi mezunlar olarak farklı fikirlerimiz olabilir fakat günün sonunda ortak bir duyguyu paylaşıyoruz. Geriye dönüp baktığımız zaman şunu söyleyebilirim; Kartal Anadolu İmam Hatip Lisesi’nde bizim çok özel paylaşımlarımız oldu. Beraber gülmenin, beraber ağlamanın dışında dünyaya bakışımızda epeyce ortak paylaşımlara sahiptik. Dünyayı anlama noktasında, dünyayı değiştirme noktasında benzer görüşlerimiz oldu. Yani çocuk yaşta insanlar düşünün, o insanlar dünyayı değiştirmek istiyorlar. Tabi uzaktan bakınca komik gözüküyor fakat biz o atmosferde o heyecanı yaşıyorduk. Bu heyecanın geleceğe dönük çok olumlu etkileri oldu. Kartal Anadolu İmam Hatip Lisesi’ni diğer okullardan ayıran ya da normal bir okuldan farklı görmemizi sağlayan şey; küçük yaşlardaki çocukların hem ortak acıyı, sevgiyi ve benzer duyguları paylaşması hem de ortak idealler çerçevesinde bir şeyler yapma heyecanıydı. Biz o zamanlar ciddi bir özgüven sahibiydik, bu bizi diri tuttu. Mezun olduktan sonra hala o atmosferi içimizde yaşatıyoruz, geriye dönüyoruz ve birbirimize sıkı sıkıya bağlanıyoruz. Bu öylesine güzel bir şey ki… İki yüz, üç yüz yıllık geçmişi olan okullarda görülebilecek bir şey bu. Tabi ekol olduk demiyorum, bu iddialı bir cümle ama o yolda gidiyoruz. Kartal Anadolu İmam Hatip Lisesi’nin şimdiki öğrencilerinde de benzer heyecanı ve benzer atmosferi görüyorum. Bu heyecanın devamının gelmesi gerekiyor. Dolayısıyla inşallah biz, ilerleyen yıllarda ekolleşmiş bir okulun mezunları olmuş oluruz.
Bu söyledikleriniz çerçevesinde muhakkak ki o zaman diliminde unutamadığınız anılar, yaşanmışlıklar vardır. O zaman diliminde sizi etkileyen unutamadığınız hocalarınız var mıydı?
Tabi hocalarımıza haksızlık etmek istemem. Her biri bizim için son derece önemli, değerli, kıymetliydi. Fakat Kartal Anadolu İmam Hatip Lisesi’ni özel kılan hocaları ve yönetiminden ziyade, bizzat okuldaki öğrencilerin oluşturduğu atmosferdir. Hocalarımız çok kıymetliydi, yönetimimiz çok idealistti ama bence ikisinin de önüne geçen öğrencilerdi. Kendi aralarında organize olup ortak hareket etmeyi başarabiliyorlardı. Okul yönetimi de bu öğrenci atmosferinin oluşmasına hep katkı sağladı. Öyle tahmin ediyorum ki şimdiki okul yönetimi de öğrencilere aynı perspektiften bakıyordur. Hocalarımızın, yönetimimizin, ayrı ayrı her birinin üzerimizde hakkı çoktur. Fakat “Kartal’ı Kartal yapan olgu nedir?” derseniz, öğrencilerinin kendi arasında oluşturmuş olduğu o atmosferdir derim.
Biraz da eğitim ve iş hayatınız ile ilgili konuşmak istiyorum. Bir konuşmanızda Bilgi Üniversitesi’nin sizin hayatınızda çok farklı bir yeri olduğundan bahsetmişsiniz. Bu farklılığın sebebi nedir?
Üniversite eğitimi lise eğitiminden sonra kişilere özellikle de entelektüel anlamda çok şey katabilen bir eğitim süreci. Ne yazık ki bazı üniversiteler öğrencilere hiçbir şey katamıyor. Bilgi Üniversitesi ise ilk kurulduğu yıllarda eleştirel düşüncenin sembol üniversitelerinden biri oldu. Yani bir meseleyle karşılaşıldığında asla verilen ile yetinmeyen, arkasında başka şeyler olacağını düşünebilen, sorgulayan bir düşüncenin uzantısıydı. Sosyal bilimler ağırlıklı bir üniversiteydi. Dolayısıyla eleştirel düşünce açısından güzel bir birikim edindiğimi düşünüyorum. Daha sonra zaten yurtdışı yüksek lisans eğitimleriyle bu daha da pekişti. Gelinen noktada biz bugün Kartal’da almış olduğumuz o temelin üzerine üniversite ve yüksek lisans eğitimini de koyarak, mesleğimizi icra etmeye çalışıyoruz. Ama bize ilk başta heyecanı ve idealizmi veren merkez Kartal Anadolu İmam Hatip Lisesi’dir. O okulda bu idealizmi alan öğrenciler, daha sonra girdikleri okullarda ve işlerde başarılı oldular.
Bu soruya ek olarak şunu da sormak isterim. Yine üniversite yıllarınızda çeşitli düşünce kuruluşlarında araştırmacı olarak çalıştınız. Bunun hem sizin akademik hayatınıza hem medya alanındaki kariyerinize etkileri neler oldu?
Şüphesiz ki üniversite eğitimi alan herkesin bir yandan da almış olduğu eğitime katkı sağlayacak okul dışı faaliyetlerin içerisinde bulunması gerekir. Ben üniversite sürecinde çeşitli araştırma kuruluşlarında, düşünce enstitülerinde etkin olmaya çalıştım. Ve bunun çok çeşitli katkılarını gördüm. Şu anda da yapmış olduğum işte üniversite dışı zamanımı iyi değerlendirmiş olmamın sonuçlarını bizzat alıyorum, yaşıyorum. Bütün üniversite öğrencilerine muhakkak zamanlarının önemli bir kısmını üniversite dışı faaliyetlere ayırmalarını tavsiye ediyorum. Bu, üniversite içerisindeki kulüp çalışması da olur, üniversite dışı kurum ve kuruluşlarda kendi kariyerlerine katkı sağlayacak faaliyetler de olur. Üniversite süreci bittikten sonra “Keşke üniversite zamanında şunu da yapsaydım,” deniliyor. Kartal Anadolu İmam Hatip Lisesi’nde biz rekabet etmeyi öğrendik ve hep rekabetçi olduk. Üniversitede bunun avantajını gördük. Yani biz o zamanlar bir futbol müsabakasında da iddialıydık, bir bilgi yarışmasında da, üniversite sınavında da. Tam da bu yüzden dereceler çıkarmıştık. Eğer iddialıysanız, ister istemez ekstra bir şeyler yapmanız lazım. Üniversitede aldığınız eğitim size yetmez.
Siz Bilgi Üniversitesi’nde lisans ve yüksek lisans eğitiminizi aldıktan sonra yurtdışına çıktınız ve orada çeşitli faaliyetlerde bulundunuz. Bu yurtdışı tecrübesi size neler kattı?
Biz her şeyden önce on üç on dört yaşlarında dünyayı değiştirmek isteyen insanlar olarak, dünyayı tanımadığımızı gördük. Ama dünyayı tanısaydık belki de onu değiştirebileceğimize bu kadar inanmazdık. En azından özgüvenimiz kırılırdı. Dolayısıyla biz aslında kafamızdaki dünyayı değiştirmek istiyormuşuz, onu gördük. Tabi o idealizm insanı her daim kamçılıyor. Yani Kartal’da steril bir ortamda, hayatın gerçeklerinden biraz da kopuk olmanın avantajını yaşadık. Zaten çok realist perspektiften hayata bakanlar idealizmlerini köreltirler. Biz Kartal’daki kendi küçük dünyamızda realitelerden biraz uzak kalmakla, hep büyük idealizmler inşa etmişiz. Açıkçası o idealizmler bizi hayatın gerçekleri ile karşılaştığımız zaman bir hayal kırıklığına da uğratmadı. Aksine bu sefer o hayatın realiteleri ile idealizmi birleştirmeye çalıştık. Kartal’dan mezun olduk üniversiteye gittik, idealizmimizi yitirebilirdik ama yitirmedik. Daha sonra yüksek lisans yaptık, yurtdışına gittik ve çalıştık. Dahası yurt dışında yüksek lisans yaptık. O idealizmimizi iyice köreltebilirdik ama köreltmedik. Çocuk yaşlarda içimize atılan o tohum bizi hep diri tuttu. Kendimizi yeniledik. Hayatın realitesi bu, ama bizim de bir idealimiz var dedik. Hepsinden de önemlisi o idealimizi unutmadık. İkisini birleştirmeye ve dengede götürmeye çalıştık. Zannediyorum ki o idealizmi realizm ile buluşturan ve iyi harmanlayan Kartallılar başarılı olacaktır.
Siz aynı zamanda bir Kartallı olarak The New York Times’da çalışmışsınız. Kartallı olmaktan ziyade bir Türk’ün veya bir Müslüman’ın da kolay kolay çalışamayacağı bir yerde çalışmışsınız. The New York Times’da nasıl çalışmaya başladınız?
Tabi nasıl Türkiye’de lisans yaparken bir düşünce kuruluşunda çalıştıysam, Amerika’da da medya alanında yüksek lisans yaparken yine medya alanında çalışmak istedim. New York Times nasip oldu. Şu an çalışmış olduğum grubun o zaman ki New York Times ile ilişkilerinden faydalandık. New York Times’da çalışmaya başladım, oradaki atmosferi, insanların olaylara bakışlarını gördüm. New York Times hegemonik gücün dilidir, küresel imaj belirler. Sizin iyi-kötü, başarılı-başarısız, güzel-çirkin gibi gördüğünüz trendleri belirler. Böyle bir yayın kuruluşunda çalışma fırsatı bulmak tabi ki insanın vizyonunu geliştiriyor. Çok güzel bir tecrübeydi. Profesyonel düzeyde gazeteciliğin nasıl yapıldığına ilişkin fikir verdi. Öte yandan orada kurmuş olduğumuz ilişkiler kariyerimizi de pozitif anlamda etkiledi. Oradan kazandıklarımızı bugün kendi yayın organımızda hayata geçirmeye çalışıyoruz.
Şu anda Daily Sabah Genel Yayın Yönetmeni’siniz. Daha önceden de bahsettiğimiz gibi medya ile ilgili hem ulusal hem de uluslararası birçok kuruluşta görev aldınız. Bu bağlamda sizi medya sektörüne iten güç neydi?
Eski Soğuk Savaş dönemlerinde medya dördüncü kuvvet olarak tanımlanırdı. Aslında gerçekten de dördüncü kuvvet midir? Çok kapsamlı bakıldığında medya dördüncü kuvvetten daha güçlü bir kuvvettir. Çünkü sizin eyleme geçmeden önce nasıl düşüneceğinize ilişkin imajlar üretir. Siz o imajlar üzerinden, o kavramlar üzerinden düşünürsünüz. Medya kavramların içini doldurur, onlara şekil verir. Kitle iletişim araçlarının bütün hayatımızda bu kadar etkin olduğu bir ortamda medya dördüncü kuvvetten daha da önde bir kuvvet haline gelmiştir. Çünkü sabah uyanıyoruz cep telefonlarımızdan sosyal medyayı inceliyoruz, akşam yatmadan önce Instagram hesabımıza bir fotoğraf yükleyip yatıyoruz. Modern dünyadaki tüketici davranışından bahsediyorum. Kitle iletişim araçları ile iç içe geçmiş bir dünya yaşıyoruz. Pek çok genç de bağımlılık düzeyinde bu işin içerisinde. Dolayısıyla bugün yazılı ve görsel medya, sosyal medya, yeni medya hepsi bizim nasıl düşüneceğimize ilişkin çok net yönlendirmeler yapıyor. Bizim de böyle bir alanda olmamız gerekiyordu. Bu alanda olmayı bir sorumluluk ve görev kabul ettik. Bu alanın boş bırakılmaması gerektiğine inandık. Şimdi Daily Sabah ile kendi perspektifimizden dünyaya bazı mesajlar vermeye ve bazı imajlar çizmeye çalışıyoruz.
Peki yaklaşık iki yıl önce kurduğunuz Daily Sabah gazetesinin şuan hem Türkiye’de hem de Dünya’da böyle iyi bir konuma gelmesini siz gazetenin genel yayın yönetmeni olarak nasıl yorumluyorsunuz?
Yani bizim yayın politikamız her şeyden önce okuyucuyu merkeze alıyor. Okuyucuya saygı duyan, ona hep bir şeyler vermek isteyen bir yayın politikamız var. Tabi ki olaylara karşı bir pozisyonumuz var, bizi zaten bu pozisyonumuz önemli kılıyor. Biz yalın haber vermiyoruz. Habere muhakkak duruşumuzu yansıtıyoruz. Okuyucu da zaten bu duruşumuzu merak ediyor. “Bakalım Daily Sabah bu konuda ne yazmış?” deme ihtiyacı duyuyor. Bizim için en önemli mesele bu. Pozisyonumuz var ama bir propaganda makinası da değiliz. İkisi arasında net belirgin farklar olduğunu düşünüyoruz. Uluslararası gazetecilik ve bunun prensipleri çerçevesinde bir yayın yapıyoruz. Duruşumuzu okuyucuya verirken onu ne iğreti hissettirip küstürüyoruz ne de ona saygısızlık yapıyoruz. Saygın, özgün metinler ve içerikler üreterek olaylara ve durumlara karşı pozisyonumuzu, haber metinlerini içerisine yedirerek okuyucumuza ulaşıyoruz.
Çok uzun yıllar gazetecilik sektörünün içerisindesiniz. İleride televizyonculuk ile ilgili düşündüğünüz bir şeyler var mı?
Olabilir. Gazetecilik ve televizyonculuk artık birbiriyle epey bir etkileşim halinde. Yani gazeteciler belli bir süre sonra televizyoncu, televizyoncular da gazeteci olarak karşımıza çıkabiliyor. Tabi televizyon görsellik ve görsel mesaj içeren bir alan ve biz o alanda her zaman olmak isteriz, oluyoruz da zaten. Birbirinden ayrıştırabileceğimiz alanlar değil bunlar.
Son olarak şuan Kartal Anadolu İmam Hatip Lisesinde okuyan veya mezun olup medya sektöründe yer almak isteyen arkadaşlarımıza neler önerirsiniz?
Medya sektöründe okulumuz mezunlarından çok sayıda arkadaşımız var. Bu konuda her biri de yardımcı olmak isteyeceklerdir. Muhakkak lise yıllarında medya sektöründeki bu abilerini, ablalarını bularak onları mekânlarında ziyaret etmeleri, onlarla kısa da olsa sohbet etmeleri çok önemli. Bu onlara motivasyon katacaktır. Ayrıca kariyerlerini doğru şekillendirme noktasında abilerinin ve ablalarının kendilerine bazı tavsiyeleri de olabilir. O tavsiyeleri almak da yarar var. Bu fırsat her zaman bulunmaz, dolayısıyla bu fırsatı iyi değerlendirmeleri gerekir.