Yazar Taha Kılınç ile Röportaj

Yazar Taha Kılınç, KAİHL’nin 1999 üst Almanca dönemi mezunlarından. 1980 yılında Mersin’in Anamur ilçesinde doğdu. 1999 yılında Kartal Anadolu İmam-Hatip Lisesi’ni, 2003 yılında ise İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesini bitirdi. Yayınlanmış 5 kitabı var. Halen www.usasabah.com adresinde Ortadoğu ve İslam dünyası merkezli yazılar yazıyor. Evli ve Meryem adında bir kızı var.

Kendisiyle hem eğitimini, hem de iş yaşantısını konuştuk. Tecrübelerinden yola çıkarak, gençler için tavsiyelerini almayı da unutmadık tabi.

Röportaj:Tülay Aşıkkutlu

İlahiyat fakültesini bitirmenize rağmen Ortadoğu ve İslam dünyası merkezli yazılar yazarken görüyoruz sizi. Dışarıdan bakanlar için alakasız görünen iki alan değil mi?

Ben ilahiyat fakültesini okumayı, İslam’la ilgili bilgimi derinleştirmek ve daha da önemlisi çok sevdiğim İstanbul’dan ayrılmamak için istemiştim doğrusu. İmam-hatiplerin önüne konulan üniversiteye giriş engelini aşmak için Kartal’dan ayrılan birçok arkadaşımın aksine ben okulumda kalmayı tercih etmiştim. İlahiyat dışında bir alan seçersem yine üniversite kazanabilirdim, ancak İstanbul’dan ayrılmak kesin olacaktı bu defa. Ee, ilahiyat alanını da çok sevince, iki sevdiğim şey birleşti, İstanbul’da İlahiyat okudum. 99 mezunları içinde İstanbul’da İlahiyat fakültesini kazanan tek kişiydim o zaman. İlahiyat alanında çalışmayı, profesyonel anlamda ‘ilâhiyatçı’ olmayı ise hiçbir zaman aklımdan geçirmedim. Zaten fakülte yıllarında da bütün mesaim yazmak, dergi çıkarmak, editörlük yapmak, Cağaloğlu’ndaki yayınevlerinde koşturmakla geçti. Böyle bakınca, Ortadoğu ve İslam dünyası merkezli yazılar yazmak çok ilgisiz gelmiyor bana. Ama tabii esnaflık ya da tüccarlık da olabilirdi diğer seçenekler, bana yazmak denk geldi sanırım. “Nasipler nasipleri takip etti” diyelim.

Özellikle son yıllarda Ortadoğu çok önemli hale geldi. Bu yoğun ilginin nedenleri neler?

Bu coğrafya tarih boyunca hep çok önemli idi. Şimdi de önemli, gelecekte daha da önemli olacak. Bunun sebebi Allah’ın gözünü buraya dikmiş olmasıdır, bu kadar basit. Dinlerin, kültürlerin, insanlığın merkezi burasıdır. Avrupa, Asya ya da Amerika dönemsel merkezlerdir, zaten onlar bile bütün varlık iddialarını buralarda var olabilme durumlarına göre belirlemiyorlar mı? Bütün bu sebeplerle, Ortadoğu alanında çalışmaya başladığınızda ki bu akademisyenlik ya da gazetecilik veya bir başka uzmanlık biçimi olabilir, mutlaka çok kıymetli bilgilere erişirsiniz. Malzeme bol ve gündem de yoğun çünkü. Yeter ki seçtiğiniz alanı ciddiye alın, yeter ki elinizde bilgiye erişebileceğiniz temel malzemeler bulunsun.

Ortadoğu’yu ve İslam dünyasını yakından tanımak isteyenlere ne tavsiye edersiniz? Gezip görmek mi, çok okumak mı, tarih bilmek mi?

İlk önce sevmek. Katıksız, hesapsız şekilde bu coğrafyayı sevmek. Coğrafyayı sevdiğinizde üzerindeki her şey de sizi ilgilendirmeye, terslikler endişelendirmeye, güzellikler sevindirmeye başlar. Severseniz görmek de istersiniz, bu çok doğal. Gördüğünüzün ardına geçmek isteği gelir bundan sonra, bu da okuma ve bilmeyle olur. Ortadoğu’yu sevdiğinizde başka şarta gerek kalmaz artık, gerisi kendiliğinden gelir.

Bildiğimiz kadarıyla seyahat etmeyi seviyor, bu seyahatleri de kaleme alıyorsunuz. Gezilen yerlerden faydalanmak ve oraları dağarcıkta tutmak için ne tavsiye edersiniz?

Kendimi ‘seyyah’ olarak adlandıramasam da, sanırım dünya üzerinde biraz gezme imkânı bulabildim. Henüz görmediğim, ama ilk fırsat yolumu düşürmek istediğim birçok şehir de göz kırpıyor bana hâlâ. Ben bir yere gezmeye gitmeden evvel, mutlaka orayla ilgili bir dosya oluştururum. O dosyada haritalar, tarihi mekânlar, yemek yenecek yerler vb. ayrıntılar bulunur. Gezerken bu ayrıntılara yenileri eklenir. Fotoğraf da çekerim bolca. Döndükten sonra bir de yazdım mI, tamam işte. Artık o mekânla ilgili temel kodlar hafızadadır. İstersem iki gün kalmış olayım.

Bugüne kadar yayınlanan kitaplarınızdan da bahsedelim mi?

İlk kitabım ‘Şam Kitabı’ idi. 2005’te yayınlandı. Suriye izlenimlerimi, Şam’ı ve diğer şehirleri, haritalar eşliğinde anlattım. Suriye hakkında Türkiye’de ilk yayınlanan gezi rehberi tarzında kitaptı. Bunu 2006’da Yeni Şafak için hazırladığım ‘Çocuk Ansiklopedisi’ izledi. Yaz promosyonu olarak okurlara kuponla sunuldu o kitap. 2007’de Vefa ve Süleymaniye semtlerinin tarihini anlattığım ‘Eski İstanbul Fotoğrafları’nı yayımladım. Az sayıda basılan, özel bir kitaptı. 2009’da ‘Ali Emiri’nin İzinde’ yayımlandı. Millet Kütüphanesi emekli müdürü Mehmet Serhan Tayşi’nin hatıralarını ihtiva eden bir kitaptı. 6 yıl süren uzun soluklu bir projeydi bu. Aynı yıl içinde çocuklar için İslam’ın ilk yıllarını anlattığım ‘365 Günde Peygamberimin Arkadaşları’ piyasaya çıktı. Bugünlerde de Genç dergisinde yazdığım yazıları bir araya getirdiğimiz “Söylemesem Olmazdı” ve usasabah.com adresinde yazdığım yazıları bir araya getirdiğimiz “Ortadoğu’dan Notlar” isimli kitaplarımın yayın hazırlıkları sürüyor.

Sizi daha yakından tanımak çok keyifliydi. Bu güzel sohbet için çok teşekkür ederiz.

Serdar_karagoz
13 Temmuz 2015
  Serdar Karagöz ile Röportaj
ensar 1
2 Ocak 2013
  Cenk Dilberoğlu ile Röportaj